21 Kasım 2011 Pazartesi

Üzerimde senden daha şık duracak bir ecel tanımıyorum.


rüya yorumlamak

Saat kullanmıyorum ben, epey geçmiş olmalı.
Sol bileğimdir ki o; “Ne ararsa kendinde arar”
Kirpiklerime konan saydam kuştan anlıyorum, yüzünü aya dönmüş. Gagasında iyimser küfürler…
Gece olmuş, gecenin körü.
Körüz.
Görme yetimi kaybettiğimde, gözüme sen dolmuştun.
Seninde ben.
Göz bebeğim hala sen.
Aynı kuştan senin gözüne konuyor ya, bir kez daha ikna oluyorum sevginin soyadı senin adın.
Bak işte sende ağlıyorsun, kafan ve kafam birbirine karışmış.
Gözyaşının tadını bilen de bi tek benim.
Üzerimde senden daha şık duracak bir ecel tanımıyorum.

Uzağa bakınca gökyüzüyle dünyayı birleştiren bir çizgi var ki;
Dudağının bitimi yanında, kendi isteğiyle sömürge altına girmiş bir devletin sınır çizgisi gibi kalır.
Kadıköy’de bir burun var ki;
Benim burnum kadar soğuk, üşümüş ve kırmızı.
Yanağına yüzümü gömdüğümde, göz çukurunu üşüten var ya hani...
Fransız şarabıyla, arada kalanları eritmek için var edilmiş.
Sayılı günlerim kaldığını bir sen, bir de ben bilmiyoruz.
Ben ölürsem, bu soğuklukta biter.
Dibimde de olsan mesafeler en uzaktır, nasıl yakınsındır biz hariç herkese muamma.
Dalga sesleri seni beklerken çığlık atıyor, vapurlar yolcuları boğaza inci gibi diziyor.
Ölüyorlar bak görüyor musun?
Ben daha doğmamış bir bebektim değil mi?
Enseni görebiliyorum.
Gitmemen için kaç mermi biriktirdim halbuki.
Ama sırtın, bana tual ve ben kırmızıyı senin uykusuz gözlerinde sevdim.
Nasıl boyarım seni kan kırmızıya?
Nefesim ensende, sen uzaklaştıkça boğuluyorum.
Aramızda ki boşluğu iterek kapatmaya çalışıyorum.
Bana ayrılan zamanı doldurmak üzereyim ve tamamladığım mesafe üşüyen elimi koynuna soktuğumda ulaştığım kadar.
Kelimelerim peşine takılmış, en güzel sende duruyorlar.
Aslında beni terk ediyorlar.
Bir adım daha atarsan çok yalnız kalacağım.
Sol elimin yüzük parmağı kadar uzun ömrüm,
Adının yazıldığı kadar sonsuz.
Sayfalarımızı yırtma onların suçu yok.
Biz ne uykulardan uyanmıştık.
Arkanı dönersen, gözgöze gelene kadar kaç insan ölmüştük.
Eğer şimdi bir adım daha atarsan, defterimi tenine gömecekler.
Tebessümüm bile senin dudağına denk gelen mesafede hiç dokunmadan yer değiştiriyor.
Dur adım atma!
Adımı atma!
Üzerime neler yağıyor bak,
Üzerimize neler oynanıyor.
Çıplak ayağının ahşap zeminde çıkardığı ses kadarım,
Bir adım daha atarsan, bütün evler yıkılır.
Ki sigaramı yaktığım kibritlerle dünyayı yakarım!
Aşk için yapılırsa, Allah hesap sormaz.
Bu yolda her yol mübah.
O yola bir adım daha atma!
İntihar teknikleri için bir kitap yazılmamışsa, sakalına dokunup bundan mahrum kalan olmadığı için yazılmamıştır.
Bak ben daha neler yazdım.
Ben 22 yaşında kocaman bir çocuktum ya,
Sen de henüz doğmamış bir bebeksin, kandırmışlar seni.
Saçlarım bir tek sana ninni, göğsün bir tek bana kuş tüyü yastık.
Gidiyorsun.
Sesimi sol cebinde kaybettim,
Kırmızı Winston kutunun hemen yanında.
Gitme demek için onca cümle.
Adım attıkça uzuvlarım çürüyor.
Gitme!
Gittin!
Gitti
?

Belimde çelik halatlar, rıhtıma bağlanmışım.
Peşinden gelemiyorum.
Sorulara tâbi tutuluyorum.
Sorunlara.
Gözlerim sıkıca kapalı.
Aralıyorum.
Üzerimde siyah bir hırka.
Hava yumuşuyor.
Belimdeki çelik halatlar, ete kemiğe bürünüyor.
Tanıdık bir koku.
Arkamı döndüğümde,
Hem ecel, hem ilah-i aşk.
Sakallarına yüzümü sürüyorum.
Sıcaklığın cennet.
Kabusuma tanıklık et.
Benim dünyayla olan tek bağlantım çelik halatlarım.
Çelik halatlarım da senin kolların.
En ikna edicisidir:
Kolumdaki kaderin diş izi.

Rüya yorumlamak, yorulmamak.




13 Kasım 2011 Pazar

Yazmazsam ölürdüm anı.

"Eğer akrebin etrafını ateşle çevirirsen, akrep kendini sokarak öldürür."

İntiharıma ışık tutun!
Menşei olmayan düşüncelerimin göbeğine bayrak diken adam, hayal kurmamın sebebisin.
Patlamayı unutmuş bomba gibi. Hayallerimi kurdum, pusuya yattım.
Ne bu şehir, ne bu oda hiçbirinin beni kabullenmemiş olması senin kabulüne ittiyse beni, itme beni!

Ölenler bile ölü taklidi yapıyor. Ruhumu geri verecek olan neresi?
Haydarpaşa mı? Biralar mayalanan o yokuş mu? Yoksa çift katlı bir otobüsün çatlak camından giren soğuk hava mı? Yoksa yılların gülmemişliğinin hıncını alan bir şişe şarap mı?
Senin dudağın bir tek benimle kıvrılır.

Ama her kaybettiğim savaşta diyorum; "Elif, sen hiç sevilmemiştin değil mi?"
Benim savaşım kendimle, senin savaşın benimle.
Birbirine dolanmış halat gibiyiz. Düğümlü, gemici düğümü.

Bazen senden başkasının anlamayacağı cümlelerim var benim.
Kaybettiğim her uzvum yeniden yerine geliyor bir akrep misali.
Ama ben kullanmayı çoktan unutmuş oluyorum.
Yanlış sofradayım sevgili, kurtlar bana dost değil.
Geri gel, beni ekmek için zaman erken.